Çok evvelden,
Bu şehirde,
Yiğitlik boyla posla değil,
Yürekle ölçülürdü.
Herkesin bir “ ederi “ vardı.
İnsan evladıysa,
Kim pul, kim altın,
Kim altı okka bilinirdi.
Kütahya’da resmi verilere göre,
82,442 kişi şehirde,
65.486 kişi kırda yaşıyordu.
Şehrin sokakları küçük,
İnsan yürekleri büyüktü…
Rahmetli Başbakan Süleyman Demirel’in,
“Biz kardeşiz, bu ülkede yirmi altı etnik guruptan gelen insan var.
Vatandaşlık kavramını kenara atarsanız, eşitlik kavramını kenara atarsanız,
Türkiye’ye yazık olur.”
Dediği yıllardı…
Yirmi altı etnik guruptan,
Her kesimden insanın yaşadığı,
İstiklal mahallesi
“ Gavur hamamı” karşısı hamam Sokakta,
Eski bir konakta,
Adile Naşit, Münir Özkul modunda mutlu,
Mesut bahtiyar yaşayıp gidiyorduk.
Çekirdek aile keşfedilmemiş,
Mahallede dedeler nineler torunlar
Yedi buçuk millet,
Kavgasız gürültüsüz yaşıyorduk…
İstiklal karakolundaki polisler en ufak bir olaya gelmez,
Mahalle büyüklerden sorulur.
Herkes edebini bilir, kimse racon kesmezdi…
Kimse kimsenin,
Etlisine, sütlüsüne karışmaz,
Sosyal medya icat edilmediğinden,
Hiç kimse,
Defi hacetini uluorta paylaşmazdı…
Hiç kimse,
Gece kıyafetleriyle gündüz sokağa çıkmazdı.
Hiç kimse,
Argo konuşmaz,
İstanbul Türkçesi konuşurdu.
Beyoğlu gibiydi Cumhuriyet Caddesi.
Esnaflar beyaz önlüklü,
İnsanlar tertemiz.
Esnafın emtiası meydanda olur.
Hiçbir kimse hak etmediği, eşyayı malı alıp kaçmaz,
Eşkiya şehre inip, kravatla gezmezdi…
Anahtar açılmazdı hiçbir kapı.
Bu yalnız ve güzel şehirde,
Sosyal medya tıklamaları çıkmadan,
Bizim mahallede,
Kapı tokmakların bile tıklanma usulü vardı.
Büyük tokmağı erkek, küçük tokmağı hanım tıklatırdı.
Karı değildi hiç kimse.
Kıymetli idi. Hanımdı.
Evin Sultan’ı idi…
Kapılar gündüz, kilitsiz sürgüsüz.
Geceleri dayaklı…
Kimse bıçak ustura taşımaz,
Kimsenin yaptığı kötülük yanına kar kalmaz,
Kabahat işleyen sonuçlarına katlanır,
Kodeste cezasını çekerdi.
Büyük adamlar,
Büyüktü…
Hepsi de,
“Adam” dı..
Çini ve sanat şehri Kütahya,
Bugün olduğu gibi, olumsuzluklarla basında yer almaz,
Merdiven altı,
Masa üstü gazetecileri
Üç otuz para için,
Köyünü, kentini,
Yaşadığı toprağını,
Memleketini satmaz,
Çaldıkları haberle kahraman olup,
Mısır tavuğu gibi,
Ortalık yerde,
Cüneyt Arkın gibi gezmezdi…
Hiç kimse,
Ama hiç kimse,
Hak etmediğini almaz,
Kul Hakkı yemezdi…
Bize,
“Güzel günler göreceğiz.” Dediler.
Yıllarca dinledik…
Meğer,
Edip Akbayram’ın şarkısıymış…
Bugün,
Simitçi, kahveci gazozcu hep birlikte
Çok güzel günler yaşıyoruz…
Büyük villanız var,
Villanız size “yuva” değil…
İçinde salınan yâriniz yok…
Yelden nem kapıyorsunuz.
Özel hastanelerde
Tabiplerin iki dudağı arasındasınız…
Herkes ölümünüzü bekliyor.
Hele bir ölün.
Ertesi gün,
Torunlarınız mirasçılık belgesi için adliyedeler…
Ne olursanız olun.
Büyük olun,
Zengin olun,
Kat sahibi,
Yat sahibi,
Her kim olursanız olun.
Önce,
İnsan olacaksınız.
Önce insan olun…
İnsan olmadıktan sonra,
Güzel göz,
Güzel kaş,
Sırım gibi boy,
Devede de var…
cavitkocacay@gmail.com